7-8 Ocak Oysho Twitter Etiketleri Bir Sosyal Medya Projesi miydi?
Hayır, değildi.
Yakın bir arkadaşımın Facebook profilinde Oysho’nun Kadıköy Bahariye mağazasında çekildiğini belirterek paylaştığı bir fotoğrafı kaydedip, Twitter’da kendi profilimden paylaştım. Sıklıkla alışveriş yaptığım mağazadır. Bilirim orada girişte hep kediler uyur, kimseyi rahatsız etmezler.
7-8 Ocak 2017 hafta sonu, Twitter’ı çok meşgul eden bu mesele, esasen bir memleket meselesi değil. Bu nedenle üzerinde daha fazla durmak, daha çok şey anlatmak gereği duymamıştım. Ta ki Erdal Kaplanseren beyin şu tweet’ini tesadüfen görene kadar:
İnsanları “keriz” yerine koymak bir memleket meselesi. Hatta bu, evrensel bir sorun. Bunu yapan çokça insan, çokça da marka var. Lakin bu, öyle bir şey değil.
Pek çok şey söyledi ve yazdı insanlar. Aslında pek azı üzücü, çoğu umut verici, çevremizin güzel insanlarla çevrili olduğuna bizi inandıracak şeylerdi. Lakin bu “keriz yerine konulmak” meselesi benim canımı çok sıktı. Çünkü hayatta en nefret ettiğim şey budur. Biri beni keriz yerine koyduğunda gerçekten çok öfkelenirim.
Fotoğrafı ilk paylaşan kişi ben olduğumdan, açıklama yapma görevi de bana aittir diyerek yazıyorum. Çünkü hiç kimse, vicdanen doğru bulup desteklediği meseleler, saf ve temiz duygularla savundukları şeyler yüzünden “keriz” yerine konulmamalı. Eğer tek bir kişi bile paylaştığım bir fotoğraf yüzünden, “keriz” yerine konulduğunu hissetmiş, bundan şüphe duymuş ise mutlaka öyle olmadığını öğrenmeli. Hele de konu yaşamsa, cansa, canlıysa…
Twitter’da konuyu “Acaba firma (Oysho) meseleyi duyup olayı Kadıköy mağazası çalışanlarına yansıtır, onlara kızar, cezalandırır veya işinden eder mi? Artık mağazaya kedi sokmayın der ve hayvanlar soğukta donarak ölür mü?” gibi kaygılarla bir müddet takip ettim. Bunlardan ciddi anlamda endişe duydum ve hâlâ da duyuyorum.
Ben paylaştım, diğer hayvan severler rt etti (yani kendi profillerinde paylaştılar); sonra yüksek takipçili bazı hesaplar tweet’i fark edip rt ettiler, diğerleri izledi derken, fotoğraf ve Oysho’nun kediciklere sıcak bir köşe bahşettiği bilgisi yayılıverdi. Bazı kullanıcılar da mağazaların kedilere köpeklere kapısını açmasını hijyen ve kalite koşullarına aykırı bulduklarını belirttiler. Kısa tartışmalardan başka hiçbir şey olmamıştı.
8 Ocak’ta konunun Twitter’da hâlâ konuşuluyor olduğunu görüp garipsedim. Birkaç dakika sonra #OyshodanAlışverişYapmıyoruz etiketinin Türkiye trend listesinde olduğunu görünce dehşete düştüm.
Bunun üzerine meseleyi sakince anlatmaya çalıştım bir dizi tweet ile. Şuradan okuyabilirsiniz:
Fakat olay büyümeye devam etti. Kısa bir araştırmayla #OyshodanAlışverişYapmıyoruz etiketinin şu profil tarafından başlatıldığı ve/veya teşvik edildiği bilgisine ulaştım:
Herhalde “biraz eğlenmek” istemiş, öyle anlaşılıyor.
Erdal Kaplanseren, #OyshodanAlışverişYapmıyoruz etiketini Oysho’nun sosyal medya ajansının “ters psikoloji” stratejisiyle başlattığını, böylelikle müşterilerine ve potansiyel müşterilerine ne kadar hayvan sever bir marka olduğunu gösterdiğini ve bu suretle insanları “keriz” yerine koyduğunu, yani “keriz silkelediğini” iddia etmiş.
Yukarıda bahsi geçen Bes adlı profilin sahibi, Oysho’nun sosyal medya ajansında çalışıyorsa bilemem. Ama açıkçası bana hiç öyle görünmedi.
8 Ocak’a kadar Oysho’nun bir Türkiye Twitter hesabı bile yoktu. Bugün açıldığını fark ettim. Resmi hesap mı yoksa bir fırsatçının işi mi bilmiyorum. Sanırım onu da yakında anlar veya öğreniriz.
Son olarak açılan bu etikete karşı, hayvan severler karşı etiketler açtılar:
#OyshodanAlışverişEdiyoruz
#TebriklerOysho
#İyiKiOyshoVar
Konuyla ilgili Ömür Gedik, Reyhan Karaca gibi ünlü isimlerin paylaşımlarda bulunmasının, “itinayla inşa edilmiş bir sosyal medya projesi” olduğu da söylendi. Atılan binlerce tweet üzerine firma kendileriyle irtibata geçip destek istediyse onu ben bilemem. Ancak bu iki hanım ve benzeri pek çok diğer ünlü isim hayvansever olmaları ve hayvan haklarını savunmalarıyla da bilinen isimler. Bir yerden rica almış olabileceklerini pek zannetmiyorum.
Mesele özetle bu. Bu kadar.
İyiliksever hislerle iyileştirici işler peşinde koşan, bu duygularla hareket eden insanlara “keriz” olduklarını söylemeden önce herkes ikinci defa düşünür umarım.
Sosyal medya ajansları, uzmanları ve yöneticileri için şüphesiz bu olaydan alınacak epeyce ibret var. Tam Erdal Bey’in dediği şekilde değil ama. Samimiyetin ve iyi niyetin, her tür reklamdan daha evlâ olması, kimseyi töhmet altında bırakmadan iş yapılması filan gibi şeyler.
Umut ediyorum daha fazla uzamaz ve üstüne başka yanlış yorumlar da yapılmaz.
Peki Fotoğrafı İlk Paylaşan Kimmiş?
“Keriz yerine konulma” ithamı ortaya atıldıysa, fotoğrafı paylaşan kişinin -bu durumda benim- kim olduğum önem kazanıyor. Çünkü aynı durumda olsam soracağım soru “Peki ilk fotoyu paylaşan kimmiş?” olurdu. Töhmet altında kalmak istemediğimden maalesef biraz bahsetmek zorundayım kendimden. Hiç sevmediğim bir şeydir.
Şu an itibariyle hayatımı çevirmenlik yaparak kazanıyorum. Hiçbir sosyal medya ajansıyla ilişkim yok. Geçmişte bir reklam ajansında metin yazarı olarak çalıştım; bazı firmaların sosyal medya hesaplarını yönettim. Yani sosyal medya projesi nedir, nasıl yapılır, viral verilecekse kime nasıl verilir, az çok bilirim. Dahası eşim sosyal medya reklamcılığında çalışır. Ve bu alanda çalışanlar bilir ki, benim gibi 10K takipçinin altında + sıklıkla siyaset, tarih, edebiyat yazan + genellikle zevzeklik eden + popüler işlerden ve kültürden pek de haberi olmayan insanlara viral reklam verilmez, yaptırılmaz. “Viral” zaten esasen böyle bir şey değildir. Kendiliğinden yayılan, tabiri caizse “fısıltı gazetesi”nin araç ve imkânlarının kullanıldığı, temelde kullanıcı/müşterilerin gönüllü paylaşım ve övmelerinden ibaret bir olgudur. “Viral reklam verme işi” ise viral’in doğasına aykırı şekilde ajanslar tarafından başlatılmış bir mevzudur. Profilime bakarsanız en çok tarih kitabı, tarihsel dizi, roman, kahve veya kedi övdüğümü görürsünüz.
Evet amma yazdım, amma ciddiye aldım, amma alındım. Çünkü bu “keriz yerine konma” meselesi benim telimi attırır. Kimsenin de hakkım(ız)da böyle bir şey yaptığımı(zı), insanların saf ve temiz duygularını kullandığımı(zı) iddia etmesine tahammül edemem, cevapsız bırakamazdım.
Not: Sevgili Oysho, umarım hiçbir zaman karda kışta kedileri kapı önünde donmaya terk edecek kadar merhametsiz insanlar işe almazsın. Hijyen ve kalite konusunda yıllardır gönlümüzü fethetmiş bir marka olarak müşterilerinden şüphe duyan varsa eminim en iyi şekilde korkacak hiçbir şey olmadığını onlara anlatırsın.
Herkese sevgiler, hürmetler
Ceren