Gerçeklik Pastası ve Dilimleri

Geçenlerde bir sonuca varamayacağı belli olan bir tartışmada, sabit bir fikre saplanıp kalmış birine, bir arkadaşım tüm iyi niyetiyle bir şeyleri açıklamaya çalışırken, araya girip, “sonuçta anlattıkların, karşındakinin anlayabileceği kadardır” dedim.

Sonra, twitterda beni takip eden ve “düşünce ufkuyla düşünce ufkumu genişletebileceğini” söyleyen hiç tanımadığım biri “sonuçta sana anlatabileceklerim senin algılayabileceğin kadardır ve sınırlarını sadece düşünce ufkunla belirlersin” diye bir mesaj yazdı bana. Bu cümlenin bu kullanımında kullanım amacı aslında şu gibiydi :  “Eğer söylediklerimle seni ikna edemezsem, bu söylediklerimin senin düşünce yapına uygun olmadığı, yani senin kendi özgür iradenle benim düşüncelerime katılmamandan değil, benim söylediklerim senin algılayabildiğin kadarıyla sınırlı olduğundan, yani düşünce ufkun dar olduğundandır. Çünkü mutlak gerçeğe ben vakıfım.”

Fark ettim ki, şahsen bu cümleyi, birini kendi düşüncemi paylaşmaya ikna edemeyeceğimi anladığımda kullanmıyordum; Güneş’in doğudan doğup batıdan batması kadar aşikâr olayların reddedildiği durumlarda kullanıyordum. Fakat genel olarak insanlar, bu cümleyi, birine kendi düşündüklerini empoze edemediklerinde kullanmayı tercih ediyorlardı. Çünkü çoğu insan mutlak bir gerçeğin varlığına ve bu varlığın bilgisine kendilerinin yalnızca kendilerinin ve kendileri gibi düşünenlerin sahip olduğuna inanıyorlar.

rainbow cake

Kendimi tanımaya başladığım zaman şöyle biri olduğumu anlamıştım : “Gerçeğin peşinde ama düşlerde gezmeyi çok seven biri.”  Gerçeğin peşinde, çünkü mutlak bir gerçek varsa eğer onu keşfedebilmek için peşinde çok koşmak gerekiyor. Çoğu zamansa keşfedebildiğimiz gerçekliğin, mutlak olmayan gerçekliğin çok küçük bir kısmı; yine de peşinde koşmaya değer bilgiler.

Herkes mutlak olmayan o gerçekliğin ancak bir zerresine ulaşabiliyor hayatı boyu peşinde koşsa da. Yani kimse aslında mutlak bir gerçeğe tam anlamıyla vakıf olduğunu ileri süremez. Her birimiz gerçeklik pastasının ancak ince bir dilimine sahip olabiliriz eğer gerçekten ister ve çabalarsak. Bizimle aynı görüşleri paylaşmayan insanlarla iletişim kurup sohbet etmek ise tam da bu yüzden faydalı: Belki o, senin sahip olamadığın dilime sahip olmuştur ve belki o dilim, senin hayata ya da mevzu bahis ne ise ona bakışını değiştirecek, yani seni zenginleştirecektir. Gerçekliğe, mutlak olmasa da, o tatlı, o narin bilgiye seni daha da yaklaştıracaktır belki. Tabii eğer böyle bir derdin varsa.

Diyeceğim o ki, “Anlatabileceklerim senin algılayabileceğin kadardır” cümlesini, düşüncenin empoze edilmekte başarısız kaldığı o anlarda kullanmak, gerçeğe tamamen vakıf olduğunu düşünmektir; kendimizi kandırmaktır yani. “Benim dilimim senin dilimini döver” demektir. Böyle yaparak, karşıt görüşlerden insanlarla iletişim kurmayarak, söylediklerini dinlemeyerek, değersiz bularak, pastadan daha çok pay almak varken, kendi dilimimizle idare etmektir. Kendi diliminize razıysanız, o başka tabii.

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.